Günü kurtarmak için değil sürekliliği inşa etmek için yapılır. Yeni bir dükkan açmak, yeni bir tabela asmak ve dikkat çeken bir reklam yapmaktan ibaret değildir. Bunlar gereklidir belki ama yeterli değildir. Çünkü pazarlama, sonu ‘insanların seçimi’ ile neticelenen profesyonel bir süreçtir. Rekabetin artmasıyla birlikte arzın çoğalması, insanlara düz bir satın alma işleminden daha fazlasını yaptırıyor. Markalar belirli stratejileri ve araçları kullanarak milyarlarca insandan kendi ürün ve hizmetlerini seçmelerini istiyor.
Yeni nesil pazarlamanın hedefi ve en önemli görevi marka yaratmak ve onu doğru şekilde yönetmektir. Anacak bu şekilde tüketicinin zihninde yer bulunur ve tercihleri yönlendirilebilir. Bu ancak oluşturulacak güçlü bir konumlandırma ile sağlanabilir. Marka konumlandırma süreci boyunca bir strateji doğrultusunda hareket edilmelidir. Marka için strateji; hangi hedef pazarda, hangi tüketicilerin zihninde markanızı nasıl konumlandıracağınızdır. Bunun için sağlam bir Marka DNA'sı gerekir. Eğer bir marka kim olduğunu, topluma ne tür ürün veya hizmetler sunduğunu açık-seçik, doğru, olumlu ve etkin bir biçimde tarif edemiyorsa onun yerine başkalarının yaptığı tarifi kabul etmek zorunda kalır. Bu tür durumlara düşmemek için doğru bir konumlandırma mutlaka yapılmalıdır.
Aklı başında hiçbir insan, toplum içinde kuracağı bir cümleye ‘Ben hepinizden çok daha iyiyim, zekiyim ve çok becerikliyim ya da hoş sohbetim!..’ demez. Zaten böyle cümleler kurmaya başladığında çevresinde olumsuz bir algı oluşturur. Söz konusu olan marka ise daha dikkatli olmak gerekir. Çünkü bir marka hakkında kararı tüketiciler verir, vermelidir. Başarılı bir konumlandırma yönetimi, psiko-sosyal eşikleri doğru idare ederek olumlu kararların oluşmasını sağlamaktır. Fakat bu o kadar da kolay olmayacaktır. Çünkü marka kapitalist sistemin yarattığı en karmaşık iktisadi fenomendir. Böyle bir fenomeni ortaya çıkarmak için kararlı, tutarlı ve sabırlı olunması gerekir.